– Nereye savruluyoruz dersin?
– Neredeydik ki?
– Bir yerde değildik ama bu kadar da belirsizlik yoktu.
– Hep belirsizdi aslında. İlk kez belirginleşme fırsatı doğdu hatta.
– Nasıl?
– Şimdiye kadar, yaşadıklarımız içinde bize ait olanla olmayan arasında tükenen ömrümüzde yerimizi bilemedik.
– Anlamadım.
– Sloganlara, hamasetlere, kurallara hapsedilmiş olsak da bedenimizden benliğimize kadar, bize ait olan haklarımız, duygularımız, isteklerimiz de olmalıydı en azından.
– Yok muydu?
– Var mıydı? Dayatılan her şeyi kabullendik, Ne isteniyorsa yerine getirdik, boyun eğdik, biat ettik. Kendimize ait olanı değil de muktedirlerin arzularını esas aldık.
– Ne yapabilirdik ki?
– Çok şey yapabilirdik. Yapamadık, başaramadık.
– Neden?
– Nedeni çok. En önemlisini unuttuk belki de.
– Ne gibi?
– Sorgulamayı akıl edemedik. Oysa dünyayı değiştirmeye çalışmadan önce kendimizi tanımalıydık. Kimiz, kiminleyiz, neredeyiz, nerede olmalıyız diye sora bilmeliydik.
– Doğdu dediğin belirginleşme fırsatı neydi?
– Mevcut koşullar.
– Mesela.
– Sistemin ortaya saçılan rezaletleri, yolsuzluklar, itiraflar…
– Bir kurtarıcı çıkar diyorsun yani.
– Hayır, kendin değilsen anlamı yok. Tarih kurtarıcı bekleyenlerin, içine düştükleri hazin örneklerle doludur.
Kurtarıcılar değil, kendi öz güçleriyle yarınları kuracak zelal yüreklere tek değil tüm dillerden SELAM OLSUN.