ÇOCUKLUĞUMUZDAN BUGÜNLERE 

Ben sende daha da mutluydum. 

Mehmet Sebih Altun
 
Keşke hep sende kalabilseydim ey çocukluğum. Hiç büyümeseydim. Hayatı çocukça yaşasaydım. Kinsiz, nefretsiz, çıkarsız, şefkatli, mutlu, huzurlu sevgi dolu bir yaşamı inşaa etseydim. 
 
Hayallerimde düşlediğim geleceği olduğu gibi yaşamak nasip olsaydı keşke. Ama olmadı. Neden dersen, Nedenini bedenimi büyütüp, hayallerimi çöpe atan yarınlarıma sor tabi sorabilirsen. 
 
***
 
Gülüşlerimiz sokakları neşeye boğardı. Haykırışlarımız gökyüzünü inletirdi ve sessiz olun diyen de olmazdı. Çocukça gülerdik ağlayışları ardımıza bırakarak. 
 
Yaz sıcağında çarıksız ayaklarımız güneşten ısınmış taşlara basarken yanardı ama içimiz yanmazdı. 
 
Akarsulardan, ağaçlardan koparak suda yüzen odunları toplamak için heyecanla beklerdik. Ya suda zıplayarak selam veren sazanların bakışları, kulaklarımızı çınlatan kurbağa sesleri, ya o ağaçlarda cıvıl cıvıl öten serçeler için ağladığı zaman ölürler diye romantik yalan vardı ya hani işte o yalana inat serçeler güldükçe gülüyor, doğanın sessizliğinde bir şarkı edasında neşeyle özgür yaşamı haykırıyorlardı. 
 
Baharın gelişini çayın kenarında Şeyh Cafer in türbesinde dua ederek ve ailecek gelen köylülerin yaptığı yemeklerin tadını alarak karşılardık. Kazanlarda pişen yemeklerin kokusu çoktan sarmıştı her yeri. Büyüklerin sohbetleri atmosferde öylesine bir yer ediyordu ki binlerce yıl sonra yankılanırsa heyecanla tekrar dinlemek icab ederdi dinleyenler için. Ya annelerin telaşlı halleri yüzlerde tebessümü ebedi kılardı. 
 
***
 
Hep büyüyünce şöyle olacağız, böyle olacağız diye diye geçirdik çocukluğumuzu ama büyüyünce olacak hiç bir şeyin kalmadığını gördük. Ya da bize gelinceye kadar büyüklerin bize bir şey bırakmadığını gördük. 
 
Bencillerin hep kendine sakladığı güzellikleri yaşamadan ölmeleri aslında paylaşmanın ölümsüz olduğunu haykırırcasına yüzüne vuruyor insan libasindaki iğrenç canlı türlerine. 
 
Anlayanlar için manalar her yerde kol geziyor ama anlamayanlar için tüm güzellikler sadece kendisi için yaratılmış zanneder ve gözleri adeta kör olmuştur. Paylaşmayı enayilik olarak görenlerin hakim olduğu bir dünyada yaşamanın zorluğunu yaşıyorum. Düşünme yetimi kaybetme korkusu sardı dört bir yanımı. 
 
***
 
Herkes bir şekilde cimri oldu şimdilerde. Kimisi parasal olarak paylaşmaktan uzak cimri, kimisi gülebilmesine rağmen somurtarak tebessüm cimrisi, kimisi acıları görmezden gelerek acıları paylaşma cimrisi, kimisi de sevinçli günlerde dostunun yanında durmadan sevinçleri paylaşma cimrisi olmuş. Kimisi de bir selam verme cimrisi. Kimisi hal hatır sorma cimrisi. Kimisi komşusunu tanıma cimrisi. Cimriler her yerde. Paylaşmak kavramı yavaş yavaş yok oluyor. Bir şekilde cimrileşti tüm kavramlar. 
 
***
 
Bilirim bugünler yarınlar için sadece birer anı olarak kalacaktı. Anıdan öteye gidemezdi. Hep yaşayamadığımız yarınların tereddütü ile korkarak yaşadık. Gelmeyen bir geleceğin güzel geleceğini tahayyül ettik. Ne beklediğimiz güzel günler geldi. Ne bugünü yaşayabildik, ne de yarınlara mavi gelecek bırakabildik. 
 
Kızıl gökyüzünü yarattık. Mavilikleri yok ettik. Yıldızları soldurduk. Avuçlarımızda camdan bir yürek gibi kırılgan yarınlar, sessiz, konuşamayan ketum kişilikler ve bedenini et yığını olarak gören şükürsüz bir inancın mezara uzanan hikayelerine kahraman olmuş bir canlı türü olduk. 
 
***
 
Bugün çektiğin fotoğraflar belki bugünler için çok büyük mana taşımıyor ama on yıllar sonra baktığında o fotoğraflar yüzlerde mutlaka bir tebessüm bırakır.
 
Aklımıza geçmişimizden çektiği fotoğrafları kaydeden beynimiz, bir objektif misali kadraja alan gözlerimiz ve özlem çeken anılarımız kalacak belki de.
 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu