Kabul edelim ki bireyler veya toplumlar çoğunlukla kendi kaderlerini belirliyor, savundukları yasaklar, inançlar, tercihleriyle yaşıyorlar.
Kaderciliğe, şansa, feleğe, putlara, tanrılara, yasaklara değil, öz güçlerine, bilime, akla, özgürlüklere, barışa, değer vererek yaşayanlar daima ve her dönemde mutludur, rahattır, özgürdür, gelişimlere, değişimlere açıktır, çağdaştır.
Bunun karşısında yaşam tercihlerini yasaklardan, baskılardan, yalanlardan, fetvalardan, hurafelerden, totemlerden, ilahlardan, savaşlardan yana kullanan toplumlar ne kadar mutludur, özgürdür, huzurludur, insanidir?
Kendi adıma olumlu yanıt verebileceğimi sanmıyorum.
Toplum veya toplumlarda;
Sanat, edebiyat, eğlence, müzik, tiyatro, bale yasak veya çeşitli bahanelerle engelleniyor, engellemekle kalmıyor destek buluyor, savunuluyor, kutsanıyorsa özgürlük olabilir mi?
İnsan haklarında, bilimde, ekonomide, eğitimde gelişme göstere bilir mi?
Aynı şekilde varlıklarını tekrarlara, kalıplara, etiketlere, ezberlere, yasak savunuculuğuna teslim eden, sözüm ona çağdaş, demokrat, ilerici geçinenlerin hurafeci zihniyetlerden farkı kalır mı?
Diller, kimlikler, kültürler yasak.
Yazmak, okumak, düşünmek, konuşmak, görüş bildirmek, hak aramak yasak.
Çamur atmak, yok saymak, iftira, tehdit, karalamak, hamaset, hurafe, yalan, övünmek, şatafat serbest.
Ne kalıyor geriye?
Hiçbir şey.
Ya da yıllardır, özellikle de içinde bulunduğumuz günler de yaşadıklarımız kalıyor.
Her zaman ve her çağda yaşamdan, yaşatmaktan, özgürlüklerden, barıştan yana olan zelal yüreklere tüm dillerden SELAM OLSUN.